Manjedix (Ziyaretçi)
| | Yazar: Dr. Darko Mardjetko
Kuantum Anlayışı ile Maddeden Enerjiye
Bugün Biyofizik ve Kuantum Fiziği’nde yapılan araştırmaların sonucunda organizmaların (insan ve diğer canlı biyolojik sistemlerin) yapısal ve fonksiyonel özelliklerine dair yeni anlayışlar ortaya çıkmıştır. Artık biliyoruz ki algıladığımız madde gerçeğin sadece küçük bir kısmı; görünmeyen diğer kısmı ise enerjidir.
Nobel ödüllü profesör Carlo Rubbia foton parçacıkları (enerjinin en küçük birimi) ile nükleonlar (madde) arasındaki ilişkinin 1,000,000,000: 1 olduğunu göstermiştir. Bu demek oluyor ki görebildiğimiz organizma ya da madde gerçeğin milyonda biridir; kalanı gözle göremediğimiz enerji alanıdır.
Her hücrede biyokimyasal reseptörlerin yanı sıra elektromanyetik reseptörler de bulunur. Bu antenler sayesinde elektromanyetik sinyaller algılayıp yayabilirler, yani hücre içerisindeki prosesler (işlemler) elektromanyetik sinyallerle değişir ve diğer hücreleri de etkiler. İnsan vücudu, içinde bulunan her hücre, doku ve organın kendine özel belirli bir titreşim frekansı olduğu karmaşık bir sistemidir. Bu haber ağı içindeki bütün sistemler birbirlerini bütünde neler olup bittiğine dair haberdar ederler.
Tüm bu prosesler(işlemler) matriks yada bağ dokusu dediğimiz, hücreleri saran içsel denizimiz aracılığı ile meydana gelir.Böylece her hücre vücudun diğer hücrelerinde neler olduğuna dair bilgiye sahiptirler. Enerji alanları ve madde arasında sürekli bir etkileşim vardır. Foton maddeye dönüşürken bir elektron( negatif yüklü parçacık) ve bir pozitron (pozitif yüklü parçacık) olarak bölünür. Bu durum görünen kutuplu (polar) dünyamızın ışıktan meydana geldiğini doğruluyor. Tam tersi durumda da, elektron ve pozitron çarpıştığında ortadan kaybolurlar ve bir miktar enerji (ışık) açığa çıkar. Madde ve enerji arsındaki bu sürekli değişim prosesi(işlemi) bize maddenin enerjinin ikincil bir hali olduğunu gösterir. Madde enerjinin yoğunlaşmış halidir.
“Enerji Alanının Parametrelerini Değiştirerek Maddeyi de Etkileyebiliriz.”
Maddeye şekil veren enerji parametreleridir diyebiliriz. Vücudumuzda meydana gelen patomorfolojik değişikliği ya da hastalığı, regülasyonu (düzeni) bozulmuş olan bütünü tekrar düzenlemeden ortadan kaldıramayız. Örneğin kötü huylu bir tümör ya da kanserli hücrelerin bozulan enerji alanını ‘biyorezonans’ veya ‘matriks rejenerasyon’ terapileri ile tekrar düzenlemezsek aynı bölgede yada vücudun zayıf olan diğer bir bölgesinde tekrarlama ihtimali çok yüksektir.Enerji ve madde birbirinden ayrı düşünülemez.Sağlıklı bir organizmada madde ve enerji, polariteyi yani dinamik bir etkileşim içinde bulunan dengeli bir bütünü temsil eder.Polar (kutupsal) aktivite yasası insan organizmasında çeşitli foksiyonel ve yapısal seviyelerde bulunur; örneğin: ruh ve beden arasındaki ilişki, vücudun üst ve alt ile sağ ve sol bölgeleri arasındaki ilişkiler, polar meridyenler ve organlar arasındaki ilişki (kalp ve ince bağırsak, mide ve pankreas gibi).
Her aksiyon (etkiye) karşılık bir tepki vardır.
Her enerji formu maddesel düzeyde yoğunlaşarak ve polarize olarak (kutuplaşarak) ifade bulur. Örneğin; Yin x Yang , Kronik x Akut , Dejenerasyon x Enflamasyon
Matriks x Hücreler , Kan x İdrar , Düzen x Kaos vb gibi...
Önce düşünce tasarı vardır; sonrasında iş ya da hareket oluşur. Holistik bakış açısına sahip her hekim bu gerçekleri fark etmeli, kabul etmeli ve uygulamalıdır.
Holistik düşünce demek insanı değişik varoluş seviyelerinde bulunan bir bütün olarak görmek demektir. Hastalıkları en az iki seviyede görüp tanımlamak gerekir.
Tanı ve tedavi uygulamalarına da çift kutuplu düşünerek yaklaşmalıyız.
İnanıyorum ki geleceğin Tıp anlayışında her insan, varoluşu, foksiyonel yapısı ve regülasyon bozuklukları materyalist bir bakış açısı ile tanımlanamayacak kadar benzersiz ve kompleks ya da karmaşık varlıklar olarak değerlendirecektir. Tıbbın hedefi, insanları çevresi ve doğa kanunları ile yakın etkileşim içerisinde bulunan, yüksek enerji seviyesinde karmaşık bir sibernetik sistem olarak kabul etmek, tanımlamak ve buna uygun yaklaşımlarda bulunmak olmalıdır.
Modern tıpta odaklanılacak hedef hastalık değil sağlık olmalıdır. Her tıbbi adım organizmayı tekrar dengeleyici ve düzenleyici şekilde atılmalı, sadece engelleyici ve baskılayıcı bir yaklaşım olmamalıdır. Tabi ki organizmanın yapısal ve biyokimyasal özellikleri de dikkate alınmalıdır. Gerekli durumlarda cerrahi ve acil müdahaleler oldukça önemlidir. Ancak tüm bu tıbbi alanların yanında dikkate alınması ve düzenlenmesi gereken diğer alanlar da vardır. Sayıları her geçen gün artan kronik hastalıklar farklı yaklaşımlar gerektirmektedir. Kronik stres faktörleri ve bunların ortaya çıkarılması da standart bir prosedür olarak uygulanmalıdır. Bu bakış açısı ile oldukça hassas biyoelektirik testler ( Vegatest Expert gibi) ve biyorezonans tedavilerinin önemi artmaktadır. Tekrar vurgulanması gereken önemli nokta da hastalarla çalışırken psikospritüel uygulamaların oldukça önemli olduğudur. Problemlere daha derin yaklaşmadıkça kronik hastalıkların çözümü mümkün olmayacaktır.
|