
Genellikle yanlış bir içerik kazandırılmış olarak ‘Sümer mitolojisi’ adı verilen, fakat eski Mezopotamya tarihinin bir anlatım biçimi olarak ele alıp değerlendirilmesi gereken, benim öyle ele aldığım, anlatım tarzları, şu an insanlık tarihinde tanıdığımız en eski yazılı kayıtlara dayanmaktadır.
Sümer-Akkad kayıtlarında yer alan anlatım tarzlarında ifadesini bulan, Sümer-Akad dininin (dönemin üstün bir kültür kurumu olarak) çevre toplulukları etkilemiş olması da doğaldı. Gerek, Doğu’da Hint kayıtlarında (-2000’li yıllarda Sümer yazılı kayıtların bu bölgeye gitmiş olduğunu biliniyor), gerekse Batı’da, karşılıklı ilişkilerin gelişmesine paralel olarak, Sümer-Akad dini düşünce ve kurumlarından etkilenilmiş olmalıdır. Zaten din kurumu, Sümer ve Sami topluluklarda, toplulukların karşılıklı ilişki kuralları olarak da şekilleniyordu.
“Bütün dinlerin Sümer-Sami kaynaklı” olduğu yönündeki bir açıklama tarzı, kuskusuz bilimsel değildir ve insan toplumunun gelişim özelliklerine karşıdır. Bununla birlikte Sümer-Sami ve onlarla ilişkili olan Elam-Hurri dinlerinin, çevre topluluklar üzerinde ciddi bir etkide bulunmuş olduğu da, gün geçtikçe daha çok anlaşılmaktadır. Rig Veda’da veya eski Yunan kültüründe önemli yer tutan ‘Hesiod anlatımları’nda bunu görüyoruz. Etkilenen veya Sümer-Sami-Elam-Hurri topluluklarıyla etnik bağlantılı toplulukların kendine özgü kullanım ve ifade ediş farklarına karşın, etki bağlantıları oralarda oldukça açıktır. Hesiod, ‘Tanrıların Soy kütüğü’nün girişinde, bu anlatımı, Heliod Musa’larından, ilahi söyleyici Jüpiter rahibelerinden öğrendiği ifade eder ama, uzmanlarımız, yine de, bu anlatımı Hesiod’un kişisel yaratısı olarak ele almaktan bir türlü vazgeçmemişlerdir.(1)
‘Mu’ veya ‘Atlantis uygarlığı’na ilişkin anlatımlarda yer alan ifade ve işaretlerin de, Sümer-Sami başlangıç döneminin topluluğuna yönelik olduğunu düşünmemiz için nedenler var.
Sümer-Akad anlatımlarının en temel kavramlarından olan “Yer”(= Toprak, Dünya, Aşağı) ve “Gök”(=Sam, Sem, Yukarı) ifadelerinin kalıpsal kullanım tarzına, eski Türk yazıtlarında da,
“Üze gök tenri,
Aşra yağız yer ”
biçiminde de rastlıyoruz.
Bu etkilerin veya doğrudan bağlantıların Budizm ve eski Mısır’da da incelenmesi gerekecektir.
Bununla birlikte, şimdiye kadar ki çalışmalarımda, kendimi önce, az bilinen eski kayıtları, tarihsel temele dayanarak anlama ve anlatma ile sınırlamaya özen gösteriyorum. Bu kayıtlar gerektiği biçimde anlaşıldığında, zaten, muhtemel bağlantılar da kendiliğinden belirginleşmeye başlayacaktır.
Sümer-Sami geleneğinin Semit’ler arasında sürdürücülüğü bakımından öne çıkan Musevi-Yahudi topluluğun dini kayıtlarına göre, ‘Âdem ve Havva’nın yaratılışı’ günümüzden, tam olarak 2006+3761= 5767 yıl kadar önce olmuştu.
Kuskusuz, kutsal inançlarda ‘Yaratılış’ olarak yansıyan olgu, gerçek tarihte, Sümer ve Akkad’lar arasında, iki toplum birim arasında gerçekleşen ilk ittifak toplantılarından birisi idi.
“Yaratılış gününün”, Musevi kayıtlarına -3761 olarak düşülmüş olması, ‘Yaratılış’ı, Âdem ve Havva’nın birey olarak var edilmesi biçiminde kavrayan kutsal inanç sahibi din adamlarımız bakımından sorun yaratacak olsa da, bu tarih, yaklaşık ölçüler içinde, arkeolojik bulgular tarafından, Sümer-Sami ittifak ilişkilerinin başladığı döneme denk düşmektedir.
Akado-sammaru anlatımlarında “Yer’in Gök’ten, Gök’ün Yer’den ayrılışı’ olarak da ifade edilen ilişki düzenlenişi, bu tarihlerde ortaya çıkmış olmalıydı. Bu nedenle de Mezopotamya uzmanları bazıları için -3750 ve -3500 yılları, “dışardan Sümerlerin geldiği” vb. tezleriyle de desteklenerek, bir dönüm noktası olarak ele alınır. Kutsal kitaplara ‘Yaratılış’ olarak geçen, işte bu tarihsel dönemdeki toplulukların yeniden düzenleniş ve karşılıklı tanınmaya dayanan ittifak edimiydi. Muhtemelen 7 gün süren Tufan’lardan, ayinsel törenlerden biri yoluyla, topluluklar birbirlerini resmen tanıma yoluyla “yaratmış”lardı. Eğer, Adem’ler, “yerde sürünen yaratıklar” ve hatta “gökyüzünde uçan kuşlar”, mutlaka “Toprak”tan yaratılmışlar ise, bunun nedeni, ilgili toplulukların “Gök” ve “Yer-toprak” olarak ayrışmış olmalarındandı…
Önümüzdeki dönemde bu ittifak sürecinin az çok etraflı anlatımlarından bir varyantı yansıtan Enuma Eliş’i incelerken kutsal kitaplara ‘Yaratılış’ olarak geçen olayın, tarihteki bu düzenleniş, ittifak şekillenmesi anlamında gerçekleşen ilişki sürecinin anlatımı olduğunu göreceğiz.
Eski topluma ait bu çalışmalarda, kutsal kitapların Tufan adı verdikleri, muhtemel son kutsal ortak törenin de, Sümer kıraliyet liste düzenine ve kazıt bulgularına göre --3500/3000’li yıllarda gerçekleşmiş olması gerektiğini ortaya koymaya çalışmıştım.
Aslında, Sümer-Sami tarihinin başlangıç koşullarını, o dönemin sosyal yaşamını, ilişkilerini, gerçek bir toplumun gerçek bir yaşamı olarak tanıdıkça, bu tarihler de iyice belirginleşmektedir.
İnsan toplumunun ilişki tarzları, buna bağlı ortaya çıkmış olan kurum ve kavramlarını tanıdıkça, bu çabaları ‘giz’, ‘cehalet’ gibi kavramların hiç kullanılmadığı bir alanda yürütmeyi sürdürdükçe, şimdi bazı noktalarda tam anlam veremediğimiz davranış türleri ve kurumların kökenlerini sabırla inceledikçe, hem gerçek tarihin kurgulanması ve hem de bu tarihin bir parçası olarak şekillenen dinlerin, bilimsel bir çözümlemesi gerçekleşmiş olacaktır.